Yazıya hangi kötülüğü, hangi, fenalığı yazarak başlayacağımı bilemedim. Üç beş kuruş dünyalık için yeni doğmuş bebeklerin katledilmesinden mi başlamalı, Sevdiği kızı parça parça kesip çöp tenekesine atan gençten mi giriş yapmalı, Yoksa Annesinin başını kesip sokağa atan uyuşturucu madde kurbanı kişiden mi giriş yapmalı, Belki de sahip olduğu sapkın fikirlerle gencecik bir kızı parça parça kesip surlardan atan caniden başlatmalı sözü…
Kocaları tarafından katledilen kadınlara, yakınları tarafından cinsel istismara uğrayıp vahşice öldürülen yavrularımıza değinemedik bile. Kocasını, çoluğunu çocuğunu sevgilisine öldüren kadınlar, sönüp giden ocaklar, dijital kumar belasına tutulan gençler, artan boşanma oranları hangi birini konuşalım?
Nasıl bir döneme denk geldik diye serzenişte bulunuyor insan, Yaşadığımız dönemin mi suçu var, bu dönemde yaşayanların mı?
Hayatın tam ortasında duran ve kimsenin görmediği, belki de görmek istemediği bir soru var, Biz bu hale nasıl geldik?
Bu işleri yapanların hepsi bu topraklarda yetişti, bizim eğitim sistemimizle, bizim aile terbiyemizle, bizim kültürümüzle… Gerçekten böyle mi? Yoksa bir kültür istilasıyla mı karşı karşıyayız? Onuncu yıl marşındaki bir mısra geldi aklıma ne diyordu şair, “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” Bu mu peki bizim Cumhuriyet sonrası yetiştirdiğimiz nesil?
Öbür tarafta Altın Nesil safsatasıyla gençler başta olmak üzere mütedeyyin insanları etkisi altına alan İslam’ı sadece şahsi menfaatlerine kullanan bir yapının Altın Nesil diye yola çıktığı ve sonrasında işi kanlı darbe girişimine kadar getirdiği bir hadise. Nereye gidecek bu insanlar, kime güvenecekler, kimden feyz alacak, nerden beslenecekler?
Sosyal Medya alanlarının güçlenmesiyle her konuda ahkâm kesen bir sürü insan türedi, Din âlimlerin elinden alınıp, trollerin idaresine verildi! “Kardeşim sizin âlim diye okullarda yetiştirdiğiniz adamlarda tavuktan kurban olur, kadınlar evde üzeri çıplak namaz kılabilirler…” gibi bir sürü saçma sapan söylemelerde bulunuyorlar diyenlere söylenecek söz mü var?
Heykelleri dikilen, yolundan gitmekle şeref duyulan Mustafa Kemal’i Osmanlı Cihan Devleti yetiştirmedi mi?
Peki, biz Osmanlı’dan sonra neden bu seviyede bir insan yetiştiremedik?
Bir an önce toparlanmalıyız, özümüze dönmeli, sosyal medya, tv, sinema gibi araçlarla dört bir yandan istila edilmiş aile kurumumuzu, kültürümüzü ve dinimizi korumak zorundayız.
“Huzur İslam’da” sloganını artık onu da yapmıyoruz da arabaların arkasındaki bir etiket olmaktan çıkarmalıyız,
İslam’ı tüm sadeliği ve özüyle hayatımıza almalı, evimize, ailemize, sosyal hayatımıza sokmalı ve neslimizi iman hakikatleriyle yetiştirmek zorundayız, aksi takdirde bu yol çıkmaz sokak.
Meseleyi siyasete, ekonomiye, şuculuğa buculuğa sokmadan neslimizi muhafaza etmenin derdine düşmek zorundayız ve mevcut düzenin buna yetmediğini görüyoruz, maksadımız üzüm yemek bağcıyla işimiz yok.
Biz dünya ve ahiret selametinin ancak ve ancak Allah’ın emir ve yasaklarına uymaktan geçeceğine inanıyoruz, boş lakırdı, sonu gelmez münazaralara girecek vaktimiz yok.
İnsanlığın huzur ve selameti için bize Kuran ve Sünnet, Allah’ın çizdiği dosdoğru yol yeter.
Ne mutlu bu yolun yolcularına…
Bize kalemle yazmayı öğreten Rabbimize şükürler olsun.